Tarih | Konular | Kitaplar

ORTADOĞUDA İNGİLİZ CASUS GERTUDE BELL

Arkeoloji merakıyla gittiği Ortadoğu’da gizli servise katılıp Musul, Bağdat ve Basra’nın Osmanlı’nın elinden alınmasında başrol oynayan İngiliz Gertrude Bell’in hikayesi.

Soylu bir İngiliz ailesinden gelen Bell, Oxford Üniver-sitesi’nde tarih eğitimi aldıktan sonra Ortadoğu’ya sayısız ziyaretler yaptı. Çok iyi Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Bell, bu ziyaretlerde kadınlığını da kullanarak o zamanlar Osmanlı’nın kontrolünde olan Kudüs’te, Suriye’de ve Irak’ta yerel halk ve tüccarlarla güçlü dostluklar kurdu.

Pratik zekası ve güçlü hafızasına, zamanını ve geçmişi anlama becerisi de eklenince İngiltere’de çok tanınan Ortadoğu uzmanlarından biri haline geldi. Birinci Dünya Savaşı yaklaşırken ingiliz hükümeti, bilgilerinden faydalanmak için onu İngiliz istihbarat Servisi’nde davet etti. Bell, İngilizler’in Irak’ı işgalinde ve yerel halkın onlarla birlik olmasında kilit rol oynadı. Hizmetleri ülkesinde o kadar takdir edildi ki Ortadoğu’yu yemden şekillendirmek için Churchill tarafından 1921′de düzenlenen Kahire Konferansı’na katılan tek kadın oydu.

Doğu’ya ilk seyahat

Gertrude Bell, 1868′de Durham’da zengin ve soylu bir ailede dünyaya geldi. 15 yaşına kadar eğitimine ailesinin yaşadığı büyük bir şatoda özel öğretmenlerle devam etti. O tarihlerde hemen hemen tüm soylu genç kızların yaptığı gibi iyi bir koca bulma yansına girmedi. Ailesinin, özellikle de üvey annesinin teşvikiyle 18 yaşında Oxford Üniversitesi tarih bölümüne kayıt oldu. Okulu birincilikle bitirdi. Arkeoloji ve eski medeniyetlere olan merakı nedeniyle her zaman hayalini kurduğu yolculuğa çıkma zamanı gelmişti. İlk yolculuğu İstanbul’a oldu. Daha sonraki durak Tahran’dı. önemli bir aileden geldiği için Tahran’da bir prenses gibi karşılandı. Büyükelçilik rezidansını bir “ana kamp” gibi kullanarak oradan Mısır’a, Ürdün’e, Suriye’ye geziler yaptı. Hem dilini geliştirdi, hem de arkeolojik yerlerin bulunmasında ve korunmasında yerel yönetimlere büyük yardımı dokundu. Gittiği yerlerde gördüklerim günlüklerine yazıyor ve çizdiği haritaları İngiliz Kraliyet Coğrafya Merkezi’ne gönderiyordu. 1913′te İngiltere’ye döndüğünde artık herkes Gertrude Bell’i bir Ortadoğu uzmanı olarak görüyordu.

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına aylar kala Osmanlı İmparatorluğu dağılma sinyalleri verirken, İngilitere de diğer tüm Avrupa ülkeleri gibi Ortadoğu’nun değerini anlamıştı. İngiliz Hükümeti, Ortadoğu hakkında sayısız konferanslar veren, kitaplar yazan Bell’in yardımını istedi. Bölgeyi çok iyi tanıyor, yerel yöneticilerle çok iyi anlaşıyor ve halkı çok iyi anlıyordu. 1915′in Kasım ayında Gertrude Bell, İngiliz İstihbaratına katıldı. Ortadoğu bölümünde çalışmaya başlayan Bell için en büyük mutluluk nihayet uzun zamandır hayalini kurduğu ortadoğuya geri dönecek olmasıydı. Londra’dan kalkan gemiyle Kahire’ye geldi. Teşkilatta artık “Queen of Desert (Çöl Kraliçesi)” olarak tanınıyordu. Orada 1911 yılında Karakeş’te bir kaç gün bir araya geldiği genç bir arkeologla tanıştı. T. E Lawrence adındaki genç arkeolog, daha sonraları Arabistanlı Lawrence olarak anılacak ve Ortadoğu’daki tüm dengelerini Osmanlı aleyhine bozacaktı.

Irak’ın işgalinde baş roldeydi

Bell, Kahire’de bir ofiste tüm gün çalışıyordu. Bölgeyi o kadar iyi tanıyordu ki, çizdiği haritalar, merkeze gönderdiği istihbarat bilgileri İngilizler Irak’ı işgal ederken kilit rol oynadı. İşgal, Bell’in çidiği haritalara ve su kuyulannı tek tek gösterdiği planlara bakarak gerçekleştirildi. İngilizler’in Basra’yı işgalinden sonra Bell, orada bir ofise yerleşti. 1917′de de Bağdat İngilizlerin eline düşünce, İngiliz İstihbaratı’nın Ortadoğu sorumlusu oldu. Savaş sona erdiğinde, Bell’in İngiltere için önemi daha da arttı. Yeni Irak’ın sınırlarının çizilmesinde en büyük söz sahibi ol oldu. Çoğu günler kendini odasına kapatıp, haritaların başında saatler geçiriyordu. 1919′da Paris’te düzenlenen konferansta Bell’in ve birlikte çalıştığı Arabistanlı Lawrence’ın fikirleri dikkate alındı. Yeni sınırları çizilmiş Irak’ın ileri gelenleri tarafından “El Hatun” olarak tanınıyordu. Barıştan sonra tüm günü ülkenin ileri gelenlerini, şeyhleri dinlemek ve fikirlerini paylaşmaktı. Irak’ın gölgedeki lideri o olmuştu. Osmanlı himayesinde yüzlerce yıl yaşadıktan sonra İngiltere’nin himayesine giren Iraklıklar, El Hatun’a kendi kendilerini yönetme zamanı geldiğim söyleyince Irak’a bir lider arayışına girildi.

First Leydi El Hatun

Nasıl, Irak’ı Osmanlüar’dan alan Bell olduysa, Irak’a yöneticisi de onun işiydi. Arabistanlı Lawrence’la bir araya gelerek en iyi seçimin 1919′da Paris konferansında tanıştığı Emir Faysal olduğu kararına vardılar. 1921′deki Kahire Konferan-sı’nda Churchill’i de ikna ettiler. Ve Faysal, 23 Ağustos 1921′de İngiletere’nin himayesinde Irak Kralı olarak taç giydi. Sıcak bir Ağustos ayında yapılan törende baş konuk, Paris’teki lüks bir butikten alınan beyaz bir kıyafet giymiş olan El Hatun’du. Bando, İngiliz marşı olan “Tanrı Kraliçe’yi korusun” marşını çalışıyordu. Modayı yakından takip eden ve güzel kıyafetleriyle sarayda dolaşan Bell, Faysal’ın en büyük danışmanı olmuştu. Öyle ki bazı davetlerde, Faysal’ın karısı ve çocukları Mekke’de yaşadığından Irak’ın First Leydisi olarak tanıtılıyordu. Geceleri Faysal ve Bell, uzun yürüyüşlere çıkıyor ve birlikte çok zaman geçiriyordu. Bunlarda haklarında aşk dedikoduları çıkmasına neden oldu. Faysal, Iraklılar arasında güç kazandığında Bell için de gitme zamanı gelmişti. Osmanlı’nın çöküşünde, İngilizler’in Ortadoğu egemenliğinde söz sahibi olmasında en büyük payı olan insanlardan biri, 1926 yılında bir avuç dolusu uyku hapı içerek intihar etti. Neden intihar ettiği ise hala büyük bir sır.

Konular